23

٢٣

لَا جَرَمَ اَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِرينَ

(23) la cerame ennellahe ya’lemü ma yüsirrune ve ma yu’linun innehu la yühibbül müstekbirin
hiçbir şüphe yok ki Allah neyi gizlediklerini ve neyi açıkladıklarını bilir şüphesiz o, sevmez büyüklük taslayanları

(23) Undoubtedly Allah doth know what they conceal, and what they reveal: verily he loveth not the arrogant.

1. lâ cereme : şüphe yok, şüphesiz
2. enne allâhe : (muhakkak ki Allah), Allah’ın olduğu
3. ya’lemu : bilir
4. mâ yusirrûne : gizledikleri, sırları, sakladıkları şeyler
5. ve mâ yu’linûne : ve açıkladıkları (alenî olan) şeyler
6. inne-hu : muhakkak o
7. lâ yuhıbbu : sevmez
8. el mustekbirîne : büyüklenen, kibirlenen kimseler


AÇIKLAMA
Allahu Tealâ bu ayetlerde yüceliğine ve ibadet edilmeye sadece kendisinin lâyık olduğuna, kendisinin dışında olan hiçbir şey yaratmayacak durumdaki putların buna lâyık olamayacağına işaret etmekte ve şöyle buyurmaktadır: “Hiç yaratanla yaratmayan bir olur mu?” Yani (önceki ayetlerde) zikrettiğimiz bütün bu varlıkları yaratanla hiçbir şeyi yaratmayan hatta asla hiçbir şeyi yaratacak güce sahip olmayan varlıklar bir olur mu? Hiç düşünmüyor, ibret ve ders almıyor musunuz? Çünkü bu gerçeği bilmek için ince ince düşünmeye, geniş bir şekilde tefekkür etmeye ve inceleyip araştırmaya gerek yoktur.

Bu soru inkâr manasında olup kâfirleri bilgisizlik ve takdiri kötüye kullanmakla itham etmek kasdıyla sorulmuştur. Bu ayetin bir benzeri de şudur: “İşte bunlar Allah’ın yaratıklarıdır. Gösterin bana, O’ndan başkaları ne yarattı?” (Lokman, 31/11).

Allahu Tealâ bundan sonra sadece en büyük nimet vericinin ibadet edilmeye lâyık olduğunu beyan etmek için kullarına verdiği nimetlerinin çokluğuna ve onlara yaptığı ihsana işaret etti: Siz Allah’ın nimetlerini hesap edip tesbit etmek isteseniz bunu tam anlamıyla sayamazsınız, sayılarını tesbit edemezsiniz. Zira Allah’ın nimetleri çoktur ve devamlıdır. İnsan aklı bunu tamamen idrak etmekten âcizdir.

Şüphesiz Allah Gafur ve Rahimdir. Mağfireti bol olandır. Sizin günahlarınızı ve şükür noktasındaki ihmalkârlığınızı affeder. Sizin için çok merhamet edicidir. Şirk veya küfür sebebiyle mahrumiyeti lâyık olduğunuz halde siz kullarına nimet verir. Eğer O sizden bütün nimetlerinin şükrünü talep etse bunu yerine getirmekten âciz kalırsınız. Eğer O size azap etse size haksızlık yapmadan azab eder. Fakat O çok affedici ve pek merhamet edicidir. Çok mağfiret eder ve basit bir amele büyük mükâfat verir. İnsan ne kadar çok taat işlese de Allah Tealâ’nın nimetlerinden bir nimetin bile karşılığını veremez.

Özetle: Allahu Tealâ “Hiç yaratanla yaratmayan bir olur mu?” ayetiyle Al lah’tan başkasına tapınmakla meşgul olmanın batıl ve yanlış olduğunu beyan ettikten sonra, “Allah’ın nimetlerini say sanız onları saymakla bitiremezsiniz” ayetiyle de kulun Allah’a ibadet ve O’nun nimetlerine şükür vazifesini tam bir şekilde yerine getirmesinin mümkün olmadığını beyan etti.

Putların yaratmak ve nimet vermekten âciz olmaları sebebiyle onlara tapınmanın batıl olduğunu bildirdikten sonra bir başka sebeple putların hiçbir şey bilmeyen cansız varlıklar olmaları sebebiyle de putlara tapınmanın batıl olduğunu bildirdi ve şöyle buyurdu: “Allah gizlediklerinizi de, açığa vurduklarınızı da bilir.” Yani Allah görünen şeyleri bildiği gibi gizli-kapalı şeyleri de bilir. O kıyamet günü herkese amelinin karşılığını -hayırsa hayır, serse şer- verir. O görünen ve görünmeyen, açık olan ve gizli olan her şeyi bilir.

Cenab-ı Hak daha sonra müşriklerin ahmaklığına açıkça delil olsun diye putların ibadet edilmeye lâyık olmadığını anlattı. Putların üç özelliğini şöyle ifade buyurdu:

“Onların Allah’ı bırakıp da taptıkları şeyler hiç bir şeyi yaratmamışlardır.” Yani putlar, heykeller hiçbir şey yaratamazlar, bilâkis kendileri de yaratılmışlardır. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: “Kendi yaptıklarınızı da ya ratan Allah ‘tır”. (Saffat, 37/95-96).

“O taptıkları putlar ölüdürler, cansız varlıklardır.” Yani onlar ruhları olmayan asla hayat bulunmayan cansız varlıklardır. Dolayısıyla duymazlar, görmezler, düşünmezler size de hiçbir şekilde fayda veremezler.

Cenab-ı Hakkın onlar “cansız varlıklardır.” ifadesi onların ölümlerinin devamlı olması demektir. Yani bunlar Allah’ın kendisinden canlı yarattığı ölü nutfeler ve öldükten sonra dirilecek olan hayvan cesetleri gibi şu anda ölü olup da daha sonra hayata kavuşacak olan bazı maddeler gibi değildir.

Halbuki “İlâh” kendisine asla ölüm vaki olmayacak olan daima hayatta olan varlıktır. Dolayısıyla aralarındaki fark böylece ortaya çıkmıştır: İlâh, hayatı canlılığı ve diriliği daimî olandır. Putlar ise daima ölü, cansız olan varlıklardır.

“Onlar ne zaman dirileceklerini de bilmezler.” Yani bu putlar kendilerine tapan kimselerin ne zaman dirileceklerini ve kıyametin ne zaman kopacağını da bilmezler. O halde nasıl böylelerinden fayda, sevap veya mükâfat umulur? Bu ancak her şeyi bilen ve her şeyin yaratıcısı olan (Allah)dan umulur.

Ayette putlar hakkındaki ifadede müşrikler putların akıl sahibi olduklarını ve kendileri için Allah katında şefaatçi olacaklarını zannettiklerinden, insanlar için kullanılan ifade aynen kullanılmış, bunlara iddia ettikleri şekilde hitap edilmiştir.

Bu ayette amellere hayır ve şer karşılık verilmesi için öldükten sonra dirilmenin mükellefiyetin gereklilerinden olduğuna ima edilmekte, kıyamet gününü bilmede ilâh olmanın gereklerinden olduğu açıkça ifade edilmektedir. Aynı zamanda iyi anlayamayan ve takdirini kötüye kullanan müşriklerle de alay etmektedir.

Putlara tapınmayı yıktıktan sonra Allah Tealâ istenen şeyi açık bir ifade ile beyan etti: “Sizin ilâhınız tek bir ilâhtır.” Yani ey insanlar sizin ilâhınız tek bir ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. İbadet ve taate hakkıyla gerçek manada lâyık olan mabudunuz tek olan Allah’tır.

Sonra da onların şirk koşmalarının ve Allah’ın birliğini inkâr etmelerinin sebeplerini zikrederek şöyle buyurdu:

“Ahirete inanmayanların” O’nu tasdik etmeyip inkâr edenlerin Allah’ın birliğine iman etmeyenlerin “kalpleri inkarcı “tevhidi inkâr etmektedir. Allah’ın birliğini ve Allah’a ibadet etmeyi ikrar etmeyip “kendileri de kibirlidirler.” Büyüklenme taslamaktadırlar. Onlar ne sevap beklemektedirler, ne de cezaya düşmekten korkmaktadırlar.

Ayetin manası şudur: Kâfirlerin kalpleri Allah’ın birliğini inkâr etmektedir. Allah Tealâ onların bu konudaki hayretlerini anlatarak şöyle tavsif etmektedir: “Kâfirler pekçok ilâhı bir ilâh mı yaptı? Doğrusu bu, şaşılacak bir şey! dediler. ” (Sâd, 38/5) Yine Cenab-ı Hak şöyle buyurdu: “Allah tek olarak zikredildiği zaman ahiret gününe iman etmeyenlerin kalpleri nefret eder. Allah’tan başkası anıldığı zaman ise bakarsın yüzleri gülüverir.” (Zümer, 39/45).

Bundan sonra Cenab-ı Hak onları tehdit edip amellerine karşılık ceza vadinde bulundu:

Gerçekten senin Rabbin o müşriklerin “gizlediklerini de, açığa vurduklarınıda bilir,” onların küfür üzerindeki ısrarlarını da bilir. Buna karşılık onlara tam manasıyla ceza verecektir. Çünkü o tevhidi kabul etmeyip büyüklük taslayanları -yani müşrikleri- hatta hiçbir gururluyu sevmez. Yani onları cezalandırır, azap verir. Bu vaid ve tehdit bütün büyüklük taslayanları içine almaktadır.