٥٧
وَالَّذينَ امَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِدينَ فيهَا اَبَدًا لَهُمْ فيهَا اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَنُدْخِلُهُمْ ظِلًّا ظَليلًا
(57) vellezine amenu ve amilus salihati senüdhilühüm cennatin tecri min tahtihel enharu halidine fiha ebeda lehüm fiha ezvacüm mutahharatüv ve nüdhilühüm zillen zalila
iman edip salih amel işleyenleri cennetlere koyacağız altından nehirler akan orada ebedi olarak kalacaklar orada onlara tertemiz zevceler vardır onları koyacağız gölgelendirilecek bir gölgeye
(57) But those who believe and do deeds of righteousness, we shall soon admit to Gardens, with rivers flowing beneath- their eternal home: therein shall they have companions pure and holy: we shall admit them to shades, cool and ever deepening.
1. | ve | : ve |
2. | ellezîne | : onlar, olanlar |
3. | âmenû | : âmenû oldular, îmân ettiler |
4. | amilû es sâlihâti | : nefsi ıslah edici, tezkiye edici amel yaptılar |
5. | se nudhılu-hum | : yakında onları dahil edeceğiz, koyacağız |
6. | cennâtin | : cennetler |
7. | tecrî | : akar |
8. | min tahti-hâ | : onun altından |
9. | el enhâru | : nehirler |
10. | hâlidîne | : devamlı kalacak olanlar |
11. | fî-hâ | : orada |
12. | ebeden | : ebediyyen |
13. | lehum | : onlar için vardır |
14. | fî-hâ | : orada |
15. | ezvâcun | : zevceler, eşler |
16. | mutahharatun | : tertemiz, temiz olan, temiz |
17. | ve nudhılu- hum | : ve onları dahil edeceğiz, koyacağız |
18. | zıllen | : gölge |
19. | zalîlen | : devamlı ve güzel gölgeli |
وَالَّذِينَ آمَنُوا iman edipوَعَمِلُوا işleyenler;الصَّالِحَاتِ salih amelسَنُدْخِلُهُمْ yakında onları girdireceğizجَنَّاتٍ cennetlereتَجْرِي akanمِنْ تَحْتِهَا altındanالْأَنْهَارُ nehirlerخَالِدِينَkalacaklarıفِيهَا oradaأَبَدًا ebediلَهُمْ onlar içinفِيهَا orada vardırأَزْوَاجٌ eşlerمُطَهَّرَةٌ tertemizوَنُدْخِلُهُمْ ve onları girdireceğizظِلًّا bir gölgeyeظَلِيلًاkoruyucu
Advertisements