٥٤
اَلَا اِنَّهُمْ فى مِرْيَةٍ مِنْ لِقَاءِ رَبِّهِمْ اَلَا اِنَّهُ بِكُلِّ شَىْءٍ مُحيطٌ
(54) e la innehüm fi miryetim mil likai rabbihim e la innehu bi külli şey’im mühiyt
Dikkat et Rablerine kavuşmaktan şüphe içindeler dikkat et her şeyi ihata etmiştir
(54) Ah indeed! are they in doubt concerning the Meeting with their Lord? Ah indeed! it is He that doth encompass all things!
1. | e lâ | : (öyle) değil mi |
2. | inne-hum | : muhakkak, gerçekten onlar |
3. | fî | : de, içinde |
4. | miryetin | : şüphe |
5. | min | : den |
6. | likâi rabbi-him | : Rab’lerine mülâki olmak, ulaşmak |
7. | e lâ | : (öyle) değil mi |
8. | inne-hu | : muhakkak, gerçekten o |
9. | bi kulli şey’in | : herşeyi |
10. | muhîtun | : kuşatandır |
AÇIKLAMA
“De ki: Ne dersiniz, eğer o (Kur’an) Allah tarafından ise, siz de onu inkâr etmişseniz, o zaman (haktan) uzak bir ayrılığa düşenden daha sapık kim vardır?” Yani, ey Rasul! Bu Kur’an’ı, yalanlayan müşriklere söyle: Eğer bu Kur’an, Allah katından bir hak kitap ise, siz de onu yalanlamış, kabul etmemiş ve içindekilerle amelde bulunmamışsanız hakka ve gerçeğe düşman olmuş olmaz mısınız? O zaman haliniz nice olur, ne yaparsınız, bana anlatınız. Hatta, İslâm’a olan şiddetli düşmanlığınız küfürdeki aşırı inadınız, haktan uzak düşme ve muhalefetinizden dolayı sizden daha sapık kimse bulunmaz. Sonra insanları, dış dünyada ve kendi nefislerindeki ayetleri düşünmeye çağırdı ve şöyle buyurdu: “İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde ayetlerimizi göstereceğiz ki, onun (Kur’an’ın) gerçek olduğu onlara iyice belli olsun.” Yani onlara, Kur’an’ın doğruluğunun delillerini ve Allah’tan olduğunun alâmetlerini açık bir şekilde göstereceğiz. Bu deliller ve alâmetler; güneşin, ayın ve yıldızların yaratılışı yanardağlar ve yıldırımlar gibi korkunç kâinat olaylarını, dağların ve denizlerin azametini, bitkilerin ve ağaçların yaratılışındaki harika sanatı ve müslümanlar eliyle yeryüzünde, özellikle Mekke’nin ve Arap Yarımadasının etrafındaki toprak parçalarında meydana gelen büyük fetihleri kapsayan gökler ve yer hudutları içerisindedir. İşte bu gaybtan haber veriş Kur’an’ın bir mucizesidir.
Biz yine bu Kur’an’ın doğruluğunu ve Allah tarafından indirilmiş olduğunu; beşerin kendi varlığında ve bu varlıktaki sanat harikasında göstereceğiz: “Kendi nefislerinizde de görmüyor musunuz?” (Zariyat, 51/21). Netice olarak insanların varacağı yerleri yaratmak, Mekke’li zorbaların hallerinin izzetten zillete, yücelikten aşağılığa düşmesi, bütün bunlar Kur’an’ın hak ve Allah tarafından olduğuna delildir.
Bütün bunları yüce Allah, Kuranı onu indiren Allah’ın ve onun indiği Peygamber’in (s.a.) şüphesiz hak ve gerçek olduğunu iyice anlamaları ve bilmeleri için insanlara beyan etmiştir.
İnsanlar kâinata bakıp düşünmezlerse ne gam! Allah’ın, Kur’an’ın hak olduğuna dair şehadeti yeter:
“Rabbinin her şeye şahit olması sana yetmez mi?” Yani, Allah kâfir ya da mümin kullarının davranış ve sözlerine şahit olarak yeter. O, Kur’an’ın kendi nezdinden indirilmiş olduğuna şahit olarak kâfidir. Sonra Yüce Allah, müşriklerin inadının ve küfürdeki ısrarlarının sebebini açık olarak ortaya koydu ve şöyle buyurdu: “Dikkat edin! Onlar Rablerine kavuşma konusunda şüphe içindedirler. Bilesiniz ki O, her şeyi (ilmiyle) kuşatmıştır.” Ey muhatap! Dikkat et, şüphesiz ki Kureyş kâfirleri ve benzerleri ba’s (öldükten sonra dirilme), hesap, sevap ve ceza konusunda şüphe içerisindedirler. Ey İnsan! Halbuki Allah’ın ilmi bütün mahlûkatı çepeçevre kuşattığı gibi, kudreti de bütün makduratı ihata etmiştir. Dolayısıyla O, ilim ve kudret bakımından her şeyi kuşatmıştır. Tüm yaratıklar O’nun hakimiyeti ve ilminin gözetimindedir. Bütün bunlarda O, hikmetiyle tasarruf eder. Kâfirleri amellerine göre cezalandırır. O halde ne oluyor ki onlara, öldükten sonra dirilmede ve haşir-neşirde şüphe ediyorlar? Halbuki Allah’ın kendilerini ilk defa yarattığını biliyorlar.