٥٣
وَمَا اَنْتَ بِهَادِ الْعُمْىِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْ اِنْ تُسْمِعُ اِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِايَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ
(53) ve ma ente bihadil umyi an dalaletihim in tüsmiu illa mey yü’minü bi ayatina fehüm müslimun
Sen yol gösterecek değilsin körleri de sapkınlıklarından (ayırıp) ancak duyurabilirsin bizim ayetlerimize iman edip müslüman olanlara
(53) Nor canst thou lead back the blind from their straying: only those wilt thou make to hear, who believe in Our Signs and submit (their wills in Islam).
1. | ve mâ | : ve değil |
2. | ente | : sen |
3. | bi hâdi | : hidayete ulaştırıcı |
4. | el umyi | : kör |
5. | an dalâleti-him | : onların dalâletlerinden |
6. | in | : eğer, ancak |
7. | tusmiu | : işittirebilirsin, duyurabilirsin |
8. | illâ | : ancak, sadece |
9. | men | : kimse |
10. | yu’minu | : mü’min olan, îmân eden |
11. | bi âyâti-nâ | : âyetlerimize |
12. | fe hum | : böylece onlar, işte onlar |
13. | muslimûne | : teslim olanlar, müslümanlar |
AÇIKLAMA
“Sen hiç şüphesiz ölülere duyuramazsın. Arkalarını dönüp giden sağırlara da duyuramazsın.”
Ey peygamber! Tevhid ve diriltmeye kadir olma delillerini beyan ettikten, müşrikleri tehdit edip vaidde bulunduktan sonra, müşriklerin senin davetinden yüzçevirmelerinden dolayı üzülme ve telaşa kapılma. Çünkü sen ölülere bir şey anlatamazsın, ya da onların ibret alma ve düşünme amacıyla seni dinlemelerini temin edemezsin. Sen bu davetini işitmeyen ve aynı zamanda bununla birlikte sana arkalarını dönen, senin sözüne ve hidayetine yönelmeyen sağır kimselere de bu davetini duyuramazsın.
Onlar dış görünüş itibariyle işitmelerine rağmen kabirlerdeki ölülere benzerler. Hidayet yollarını kapattıkları ve Hak sözü duymamak için arkalarını döndükleri ve seni anlamak ve idrak etmeye istidatları da bulunmadığı için işitme duyusunu kaybeden sağırlar gibidir. Onlar aynı zamanda körlere benzerler. Nitekim şöyle buyurulmaktadır:
“Sen kör olanları sapıklıklarından kurtarıp hidayete erdiremezsin.” Yani hakkı görmeyenleri hidayete erdirmek ve onları sapıklıklarından çevirmek senin gücünün yeteceği şeyler değildir. Hidayete erdirmek Allah’a aittir. Zira O, kudretiyle dilerse ölülere dirilerin seslerini işittirir. Dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır. Bu O’ndan başka hiçbir kimsenin hakkı değildir. Bu sebeple Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur:
“Sen ancak müslüman olarak ayetlerimize iman edenlere duyurabilirsin.” Yani ey Rasulüm! Sen istifade etmeye sebep olacak bir duyuruyu, sadece Kur’an’ı ve Kur’an’ın ihtiva ettiği tevhid delillerini ve herşeye muktedir olan ilâhî kudretin delillerini tasdik eden mümin kişiden başkasına yapamazsın. Mümin Allah’ın ayetleri kendisine okunduğu zaman bunları düşünür ve anlar; bunlara yönelir, bu ayetlerde yer alan hususlarla amel eder, nehyedilen hususlardan da uzaklaşır. Bunlar müminlerdir. Yani emrettiği ve nehyettiği hususlarda Allah’a itaat eden, emrine icabet edip boyun eğen kimselerdir. Onlar Hakkı duyan ve Ona tâbi olan kimselerdir