٢٠
وَجَاءَ رَجُلٌ مِنْ اَقْصَا الْمَدينَةِ يَسْعى قَالَ يَامُوسى اِنَّ الْمَلَاَ يَاْتَمِرُونَ بِكَ لِيَقْتُلُوكَ فَاخْرُجْ اِنّى لَكَ مِنَ النَّاصِحينَ
(20) ve cae racülüm min aksal medineti yes’a kale ya musa innel melee ye’temirune bike li yaktüluke fahruc inni leke minen nasihiyn
Derken bir adam geldi şehrin öbür ucundan koşarak dedi ey musa muhakkak (şehrin) ileri gelenleri karar veriyorlar senin öldürülmen için hemen çık şüphesiz ben senin iyiliğini isteyenlerdenim
(20) And there came a man, from the furthest end of the City. running, He said: O Moses! the Chiefs are taking counsel together about thee, to slay thee: So get thee away, for I do give thee sincere advice.
1. | ve câe | : ve geldi |
2. | raculun | : bir adam |
3. | min | : den |
4. | aksa | : en uzak yer |
5. | el medîneti | : şehir |
6. | yes’â | : koşarak |
7. | kâle | : dedi |
8. | yâ mûsâ | : ey Musa |
9. | inne | : muhakkak |
10. | el melee | : (kavmin) ileri gelenleri |
11. | ye’temirûne | : emir vermek için görüşüyorlar |
12. | bike | : sana, senin için, senin hakkında |
13. | li | : için |
14. | yaktulû-ke | : seni öldürmek |
15. | fahruc (fe uhruc) | : öyleyse hemen çık |
16. | innî | : muhakkak ben |
17. | leke | : sana |
18. | min en nâsıhîne | : nasihat edenlerden, öğüt verenlerden |