٤٦
اَفَلَمْ يَسيرُوا فِى الْاَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَا اَوْ اذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَا فَاِنَّهَا لَا تَعْمَى الْاَبْصَارُ وَلكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتى فِى الصُّدُورِ
(46) e fe lem yesiru fil erdi fe tekune lehüm kulubüy ya’kilune biha ev azanüy yesmeune biha fe inneha la ta’mel ebsaru ve lakin ta’mel kulubül leti fis sudur
düşünerek gezmediler mi? yeryüzünü onlar anlamadı mı? bundan kalpleriyle akıllarının (ikazını) yahut kulakları bununla işitmedi mi? gerçek şu ki gözler kör olmaz fakat kalpler kördür göğüslerde bulunan
(46) Do they not travel through the land, so that their hearts (and minds) may thus learn wisdom and their ears may thus learn to hear? Truly it is not their eyes that are blind, but their hearts which are In their breasts.
1. | e fe lem yesîrû | : dolaşmadılar mı (dolaşmıyorlar mı, gezmiyorlar mı) |
2. | fî el ardı | : yeryüzünde |
3. | fe tekûne | : o zaman olur |
4. | lehum | : onların |
5. | kulûbun | : kalpler |
6. | ya’kılûne | : akıl ederler |
7. | bi-hâ | : onunla |
8. | ev | : veya |
9. | âzânun | : kulaklar |
10. | yesmeûne | : işitirler |
11. | bi-hâ | : onunla |
12. | fe inne-hâ | : fakat o |
13. | lâ ta’mâ | : âmâ (kör) değildir |
14. | el ebsâru | : gözler |
15. | ve lâkin | : ve lâkin, fakat |
16. | ta’mâ | : âmâdır (kördür) |
17. | el kulûbu | : kalpler |
18. | elletî | : o ki |
19. | fî es sudûri (es sadru) | : sinelerde, göğüslerde (göğüs) |