9

٩

قَالُوا بَلى قَدْ جَاءَنَا نَذيرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللّهُ مِنْ شَىْءٍ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا فى ضَلَالٍ كَبيرٍ

(9) kalu bela kad caena nezirun fekezzebna ve kulna ma nezzelellahü min şey’in in entüm illa fi dalalin kebir
Evet derler bize hakikaten bir uyarıcı geldi ama biz (onu) yalanladık ve dedik: Allah hiçbir şey indirmemiştir siz ancak çok büyük bir şaşkınlık içindesiniz

(9) They will say: Yes indeed but we rejected him and said, Allah never sent down any (Message): ye are in nothing but an egregious delusion!

1. kâlû : dediler
2. belâ : bilâkis, evet
3. kad : olmuştu
4. câe-nâ : bize geldi
5. nezîrun : bir nezir, uyarıcı
6. fe kezzebnâ : fakat biz yalanladık
7. ve kulnâ : ve biz dedik
8. mâ nezzele : indirmedi
9. allâhu : Allah
10. min şey’in : bir şey
11. in (…illâ) : ancak
12. entum : siz
13. (in) …illâ : ancak
14. : içinde
15. dalâlin : dalâlet
16. kebîrin : büyük

قَالُوا onlar cevap verirlerبَلَى evetقَدْ gerçektenجَاءَنَا bize geldiنَذِيرٌ bir uyarıcıفَكَذَّبْنَاfakat biz yalanladıkوَقُلْنَا ve dedikمَا نَزَّلَindirmemiştirاللَّهُ Allahمِنْ شَيْءٍhiç bir şeyإِنْ başka değilأَنْتُمْ sizإِلَّا sadeceفِي içindesinizضَلَالٍ bir sapıklıkكَبِيرٍ büyük