٢٤
وَلَقَدْ هَمَّتْ بِه وَهَمَّ بِهَا لَوْلَا اَنْ رَا بُرْهَانَ رَبِّه كَذلِكَ لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّوءَ وَالْفَحْشَاءَ اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُخْلَصينَ
(24) ve le kad hemmet bihi ve hemme biha lev la er raa bürhane rabbih kezalike li nasrife anhüs sue vel fahşa’ innehu min ibadinel muhlesiyn
gerçekten (kadın) ona meyletmişti ve o da (kadına) meyletmişti eğer Rabbinin burhanını görmeseydi gidermek için böyle (yaptık) biz ondan kötülüğü ve fuhşu gerçekten o ihlaslı kullarımızdandı
(24) And (with passion) did she desire him, and he would have desired her, but that he saw the evidence of his Lord: thus (did we order) that we might turn away from him (all) evil and shameful deeds: for he was one of our servants, sincere and purified.
1. | ve le kad | : andolsun |
2. | hemmet | : arzuladı |
3. | bi-hi | : onu |
4. | ve hemme | : ve arzuladı |
5. | bi-hâ | : onu (bayanı) |
6. | lev lâ | : şâyet, eğer |
7. | en reâ | : muhakkak gördü |
8. | burhâne | : delilik |
9. | rabbi-hi | : Rabbinin |
10. | kezâlike | : işte böyle, böylece |
11. | li nasrife | : çevirmemiz için |
12. | anhu es sûe | : onu kötülükten |
13. | ve el fahşâe | : ve fuhuş |
14. | inne-hu | : muhakkak ki o (çünkü) |
15. | min ibâdi-nâ | : kullarımızdan |
16. | el muhlesîne | : muhlis olanlar |