70

٧٠

لَقَدْ اَخَذْنَا ميثَاقَ بَنى اِسْرَاءلَ وَاَرْسَلْنَا اِلَيْهِمْ رُسُلًا كُلَّمَا جَاءَهُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوى اَنْفُسُهُمْ فَريقًا كَذَّبُوا وَفَريقًا يَقْتُلُونَ

(70) le kad ehazna misaka beni israile ve erselna ileyhim rusüla küllema caehüm rasulüm bi ma la tehva enfüsühüm ferikan kezzebu ve ferikan yaktülun

kesinlikle biz sağlam söz aldık israil oğullarından ve onlara resul gönderdik ne zaman bir resul gelse nefislerinin hoşlanmadığı bir hükümle (onların) bir kısmını yalanladılar ve bir kısmını da öldürdüler

(70) We took the Covenant of the Children of Israel and sent them Messengers. Every time there came to them a Messenger with what they themselves desired not – some (of these) they called impostors, and some they (go so far as to) slay.

1. lekad ehaznâ : andolsun ki biz aldık
2. mîsâka benî isrâîle : İsrailoğulları’ndan mîsâk
3. ve erselnâ ileyhim : ve onlara gönderdik
4. rusulen : resuller, elçiler
5. kullemâ câe-hum : onlara her gelişinde
6. resûlun : bir resul
7. bimâ : şey ile, dolayısıyla, sebebiyle
8. lâ tehvâ enfusu-hum : onların nefislerinin hevalarına uymayan
9. ferîkan : bir kısmı
10. kezzebû : yalanladılar
11. ve ferîkan : ve bir kısmını
12. yaktulûne : öldürdüler

لَقَدْ andolsun ki elbetteأَخَذْنَا biz aldıkمِيثَاقَ kesin sözبَنِي إِسْرَائِيلَ İsrailoğullarındanوَأَرْسَلْنَا ve gönderdikإِلَيْهِمْ onlaraرُسُلًاrasullerكُلَّمَا her ne zamanجَاءَهُمْ onlara getirirseرَسُولٌ bir rasulبِمَا bir şeyلَا تَهْوَى hoşlanmadığıأَنفُسُهُمْ nefislerininفَرِيقًا bir kısmınıكَذَّبُواyalanladılarوَفَرِيقًا bir kısmını daيَقْتُلُونَ öldürdüler