١٠٥
يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا عَلَيْكُمْ اَنْفُسَكُمْ لَا يَضُرُّكُمْ مَنْ ضَلَّ اِذَااهْتَدَيْتُمْ اِلَى اللّهِ مَرْجِعُكُمْ جَميعًا فَيُنَبِّءُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
(105) ya eyyühellezine amenu aleyküm enfüseküm la yedurruküm men dalle izehtedeytüm ilellahi mirciuküm cemian fe yünebbiüküm bi ma küntüm ta’melun
ey iman edenler sizler nefislerinize (bakın) size bir zarar vermezler siz hidayet üzereyken, delalete gidenler hepinizin dönüşü Allah’adır size neler yaptığınızı haber verecektir
(105) O ye who believe guard your own souls: if ye follow (right) guidance, no hurt can come to you from those who stray. The goal of you all is to Allah: it is he that will show you the truth of all that ye do.
1. | yâ eyyuhâ | : ey! |
2. | ellezîne âmenû | : âmenû olanlar, yaşarken Allâh’a teslim olmayı, ulaşmayı dileyenler |
3. | aleykum | : sizin üzerinize |
4. | enfuse-kum | : nefsleriniz |
5. | lâ yadurru-kum | : sizlere zarar vermez, veremez |
6. | men dalle | : dalâlette olan kimse |
7. | izâ ihtedeytum | : siz hidayette iseniz, hidayete erdiyseniz, hidayette olduğunuz zaman |
8. | ilâ allâhi | : Allâh’a (cc.) |
9. | merciu-kum | : sizin dönüşünüz, dönüş yeriniz |
10. | cemîân | : topluca, hepiniz |
11. | fe yunebbiu-kum | : o zaman sizlere haber verecek |
12. | bi-mâ kuntum | : olduğunuz şeyleri |
13. | ta’melûne | : yapıyorsunuz |
يَاأَيُّهَا eyالَّذِينَ آمَنُوا iman edenlerعَلَيْكُمْ siz bakınأَنفُسَكُمْ kendinizeلَا يَضُرُّكُمْ size zarar vermezمَنْ ضَلَّ o sapanlarإِذَا اهْتَدَيْتُمْ siz doğru yolda olduğunuz taktirdeإِلَى اللَّهِ Allah’adırمَرْجِعُكُمْ dönüşüجَمِيعًا hepinizinفَيُنَبِّئُكُمْ O size haber verecektirبِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَyaptıklarınızı
SEBEB-İ NÜZUL
Bu âyet-i kerimenin nüzul sebebinde iki rivayet vardır:
l. Kelbî’nin Ebu Salih’ten, onun da İbn Abbâs’tan rivayetine göre Hz. Peygamber (sa) kitab ehlinin cizye vererek dinlerinde kalmasına müsaade edip araplara da “ya müslüman olursunuz ya da aramızda kılıç hakemdir.” buyurunca “bazı kâfirlerden cizyeyi kabul edip bazılarından kabul etmedikleri için” münafıklar, mü’minleri ayıpladılar da bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu
Hadise Vâhıdî’nin Esbâbu’n-Nüzûl’ünde yine Kelbî, Ebû Salih kanalıyla İbn Abbâs’tan biraz daha ayrıntılı olarak anlatılıyor. Şöyle ki:
Allah’ın Rasûlü (sa), başlarında Münzir ibn Sâvî’nin bulunduğu Hecer halkına, onları İslâm’a davet eden bir mektup yazdı. Eğer İslâm’a girmeyi kabul etmezlerse cizye ödeyeceklerdi. Mektup Münzir’e gelip de tebeası olan Araplar, Yahudiler, Hristiyanlar, Sâbiîler ve Mecûsîlere Efendimiz’in mektubunu okuyunca müslüman olmak istemediler, cizyeyi kabul ettiler. Hz. Peygamber (sa)’e bu haber gelince “Araplar için ya müslüman olmak ya da kılıç dışında başka bir şey kabul etme. Kitab ehli ile mecusilerden ise cizyeyi kabul et.” diye bir mektup daha yazdı. Munzir’in bu ikinci mektubu okumasıyla tebeası olan araplar müslüman oldular, ehl-i kitab ile mecusiler de cizye verdiler. Bunun üzerine münafık araplar: “Muhammed’in işine şaşılır doğrusu; Allah’ın kendisini, müslüman oluncaya kadar bütün insanlarla savaşmak üzere gönderdiğini iddia ediyor, sonra da cizyeyi sadece ehl-i kitabdan kabul ediyor. Arap müşriklerinden kabul etmediği cizyeyi Hecer halkı müşriklerinden (mecusilerinden) kabul ediyor. Arap kardeşlerimizin cizye vermelerini kabul etmeyip müslüman olmaya zorladığı gibi onları da müslüman olmaya zorlasaydı ya!” dediler de Allah Tealâ: “Ey iman edenler, siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olursanız, sapıtmış olanlar size bir zarar veremezler…” âyet-i kerimesini indirdi.
Mukatil’den gelen bir rivayette Hz. Peygamber (sa)’in sadece kitab ehlinin cizye vermesini kabul buyurduğu, ancak arapların isteyerek veya istemiyerek (tav’an ev kerhen) müslüman olmasından sonra Hecer mecusilerinden de cizyeyi kabul ettiği, münafıkların, Efendimiz (sa)’in bu uygulamasını tenkid ettikleri söylenirken Ebu Salih kanalıyla İbn Abbâs’tan gelen başka bir rivayette de Efendimiz (sa)’in bu uygulamasını tenkid edenler Mekke münafıkları olarak zikredilmektedir.
2. Cabir ibn Zeyd der ki: Birisi müslüman olduğunda kâfirler ona: “Atalarını beyinsizler yerine koydun, onların sapıklar mevkiine düşmesine sebep oldun, şöyle yaptın, şöyle yaptın.” diye ayıplarlardı. İşte bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi
AÇIKLAMA
el-Vahidî, İbni Abbas’tan şunu nakletmektedir: Resulullah (s.a.) başlarında Münzir b. Sâvî olduğu sırada Hecerlilere mektup yazarak onları İslâm’a davet etti. Eğer kabul etmeyecek olurlarsa cizye vermelerini söyledi. Mektup Münzir’e varınca o da bunu yanında bulunan Arap ve Hristiyanlara, Sâbiî ve Mecusilere arz edip teklif etti. Cizyeyi kabul ettiler, İslâm’a girmek istemediler. Bunun üzerine Resulullah (s.a.) ona şöyle yazdı: Biz Araplardan İslâm veya kılıçtan başkasını kabul etmeyiz. Kitap Ehli ile Mecusilere gelince, ben onlardan cizyeyi kabul ederim. Münzir onlara Resulullah (s.a.)’ın mektubunu okuyunca Arap olanlar İslâm’a girdi. Kitap Ehli ile Mecusiler ise cizye verdiler. Arapların münafık olanları şöyle dediler: Muhammed’in bu yaptığına hayret edilir. O yüce Allah’ın kendisini bütün insanlar ile İslâm’a girinceye kadar savaşmak üzere gönderildiğini ileri sürmekte, fakat Kitap Ehli’nden başkalarından da cizye kabul etmemektedir. Bizim görüşümüze göre o, Arap müşriklerinden kabul etmediği şeyi Hecerli müşriklerden kabul etmiştir. Bunun üzerine yüce Allah “Siz kendinize bakın, siz doğru yolu bulursanız o sapanlar size zarar veremez” yani Kitap Ehli’nden sapıtanların size zararı olmaz, buyruğunu indirdi.
Bu, konu ile ilgili rivayetlerden biridir. Bundan maksadın Kitap Ehli’nden başkaları olduğu da söylenmiştir. Çünkü İmam Ahmed şöyle bir rivayet kayeletmektedir: Ebu Bekir es-Sıddîk (r.a.) (hutbe okumak üzere) ayağa kalktı, Allah’a hamdü senada bulunduktan sonra şöyle dedi: Ey insanlar! Sizler şu ayet-i kerimeyi okuyorsunuz, fakat ben de Resulullah (s.a.)’ı şöyle buyururken dinledim: “Şüphesiz insanlar münkeri görüp de onu değiştirmeyecek olurlarsa, Allah aradan fazla zaman geçmeden onları kuşatacak bir azap gönderir.” (Ravî der ki:) Ben Ebu Bekir’i de şöyle derken dinledim: Ey insanlar! Yalandan olabildiğince sakınınız, çünkü yalan imandan uzaktır.
Yine bu hadis-i şerifi dört Sünen sahibi ile İbni Hibban ve başkaları da pek çok yoldan ve bir çok kişiden onlar da İsmail b. Ebi Hânî’den bu senedle muttasıl ve merfu olarak rivayet etmişlerdir. Ancak onlardan kimisi İsmail b. Ebî Halid’den bu senedle, fakat Hz. Ebu Bekir’e mevkuf olarak rivayet etmişlerdir. Bununla birlikte Darekutnî ve başkaları da hadisin merfu olduğunu kabul ederler.
Diğer taraftan Tirmizî’nin Ebu Umeyye eş-Şatsânî’den şöyle dediğine dair rivayeti de şöyledir (bunun Kitap Ehli’nden başkası.hakkında olduğu da söylenmiştir): Ben Ebu Sa’lebe el-Hişnî’nin yanına varıp şöyle dedim: Şu ayet-i kerimeyi nasıl anlıyorsun? “Hangi ayet?” diye sordu. Ben, yüce Allah’ın, “Ey müminler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolu bulursanız o sapanlar size zarar veremez” buyruğunu okudum. Şöyle dedi: Allah’a yemin ederim ki, sen bu ayet hakkında bu işi bilen birisine soru sormuş bulunuyorsun. Ben bunu Resulullah (s.a.)’a sordum, şöyle buyurdu: “Hayır, siz iyiliği emredin, münkerden alıkoyun. Nihayet sen, sıkı sıkıya bağlı kalınan bir cimrilik ve kendisine tabi olunan bir heva ile tercih olunan bir dünya görüp, her görüş sahibinin kendi görüşünü beğendiğini görecek olursan, işte o vakit yalnız kendine bak ve avamı terk et. Sizin arkanızdan öyle bir takım günler gelecek ki, o günlerde sabredebilen kimse bir ateş korunu avucunda tutabilen kimseye benzeyecektir. O günlerde amel edebilen bir kimseye sizin gibi amel eden elli kişinin ecri kadar ecir vardır.” Bir rivayette şu fazlalık da vardır: “Ey Allah’ın rasulü, bizden elli kişinin ecri mi yoksa onlardan mı? denildi. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: Hayır, sizden elli kişinin ecri kadar.” Daha sonra Tirmizî şöyle dedi: Bu hasen, garib, sahih bir hadistir.
Yüce Allah müminlere kendilerini düzeltmelerini, güç ve imkânları nispetinde hayır işlemelerini emretmekte ve işini düzene koyan insanlara ister yakın olsun, ister uzak olsun bozuk insanların bozukluğunun zarar veremeyeceğini bildirmektedir.
Ey Allah’ı ve Rasulünü tasdik edenler! Kendinizi masiyetlerden koruyunuz, ihlâslı amellerle Rabbinize yakınlaşmaya bakınız ve kendinizi cezadan kurtarmaya çalışınız. Siz doğru yolu bulup hidayete ererseniz, sizden başkalarının sapıklığının size bir zararı olmaz. Dönüşünüz Allah’a olacaktır. O yaptıklarınızı size haber verecek ve herkese ameline göre karşılık verecektir; hayır ise hayır, şer ise şer.
Bu ayet-i kerimede mümkün olduğu takdirde iyiliği emretmeyi, münkerden alıkoymayı terk etmeye bir delil yoktur. Aksine ayet-i kerime şunu gerektirmektedir: Rabbine itaat eden bir kimse günahkâr kimsenin günahlarından dolayı sorumlu olmayacaktır. Aynı şekilde, yüce Allah’ın şu buyruklarında olduğu gibi kişisel sorumluluk ilkesini de vurgulamaktadır: “Herkes kazancı karşılığında rehin olarak alıkonulmuştur.” (Müddessir, 74/38); “Hiç bir (günah) yük yüklenici bir başkasının günah yükünü yüklenmez.” (En’am, 6/164)